Yazar Gönül Demir’den “Pavyon”: Kırık Kalplerin Işığa Dokunan Hikâyesi
Bazı hikâyeler okunmaz, hissedilir…
Bazı cümleler ise sadece gözle değil, kalple görülür.
Gönül Demir’in “Pavyon”u, işte tam da böyle bir hikâye.
Bir kadının sessiz çığlığı gibi başlıyor,
bir melodinin en yumuşak notasına dokunur gibi ilerliyor.
Ve her sayfasında insanın içini sızlatan bir hakikat var:
Işık her şeyi göstermez… bazı yaralar, sadece karanlıkta parlar.
“Pavyon”, bir mekândan çok bir ruh hâli aslında.
Orada gülüşler biraz yorgun, bakışlar biraz suskun,
kalpler ise sahnenin gürültüsünde sessizce ağlıyor.
Kırmızı ışıkların ardında bir kadın,
süslü bir aynaya bakarken kendini değil,
parça parça olmuş bir geçmişi görüyor.
O kadın sadece bir roman kahramanı değil;
belki bir anne, belki bir kız kardeş, belki bir unutulmuş kalp…
Kimi zaman sahnede alkışlanan bir yüz,
kimi zaman gözyaşını silen bir yalnızlık…
Ama her satırda aynı fısıltı var:
“Ben de sevdim, ben de yandım, ben de sustum.”
Gönül Demir, “Kötü Kadın”da insanın içsel karanlığına bir pencere açmıştı.
Şimdi ise “Pavyon” ile o karanlığa bir mum yakıyor.
O mum ne her şeyi aydınlatıyor ne de söndürülüyor —
yalnızca hatırlatıyor:
Her parıltının ardında bir yara izi vardır.
Roman, kadın olmanın acısını değil, direncini anlatıyor.
Bir yürek yangınını değil, o yangından küllerin arasından yeniden doğmayı…
Ve belki de en çok, sevgiyi ararken kendini kaybeden insanların hikâyesini.
“Pavyon”, her satırıyla bir dua gibi okunuyor.
Bir kadının değil, birçok kadının;
bir kalbin değil, milyonlarca kalbin hikâyesi gibi.
Kimi sayfasında ağlatıyor, kimi sayfasında sessizce umut ettiriyor.
Ama her cümlesi aynı yumuşak acıyı taşıyor:
“Hiçbir ışık, ruhun karanlığını tam olarak aydınlatamaz.”

Gönül Demir, kelimeleriyle bir sahne kurmuş bu kez…
Ve o sahnede alkış yok, gösteriş yok — sadece gerçek var.
Ruhun çıplak hâli, kalbin en kırılgan sesi, kadının en derin susuşu…
“Pavyon” bitmiyor, insanın içinde yaşamaya devam ediyor.
Tıpkı bir şarkı gibi —
söylenmese bile, melodisi hep kalıyor.