Arzu Candan Sürmen: Kelimelerin Nefesiyle Yaşamak

Arzu Candan Sürmen: Kelimelerin Nefesiyle Yaşamak

Arzu Candan Sürmen: Kelimelerin Nefesiyle Yaşamak
A+
A-

Arzu Candan Sürmen: Kelimelerin Nefesiyle Yaşamak

22 Ocak 1991 sabahında İstanbul, kahvesini yeni içmiş bir şehir gibiydi; biraz uykulu, biraz umutlu.
O gün ben doğdum. Arzu Candan Sürmen.
Dünyaya gelirken cebimde defter, elimde kalem yoktu ama belli ki kafamda birkaç cümle vardı.

Çocukluğum boyunca oyuncak bebeklerle oynamak yerine onlara mektup yazardım.
Biri uyumadıysa, nedenini yazarak anlatırdım.
Belki de ilk hikâyelerim, ağlayan oyuncakların dramından doğdu.

İlkokulda yazdığım kompozisyonlar genellikle “fazla uzun” bulunurdu.
Öğretmenimin o klasik cümlesini hâlâ hatırlıyorum:
— Arzu, biraz kısa yaz kızım.
Ama ben kısaltamadım. Çünkü yazarken sadece kelimeleri değil, nefesimi de bırakıyordum satır aralarına.

Yıllar sonra Müjdat Gezen Sanat Merkezi’ne adım attım.
Orası benim için bir okul değil, bir yazı laboratuvarıydı.
Masalar mürekkep kokardı, hocalar ise kelimelerle kavga etmeyi öğretirdi.

Orada öğrendim ki yazmak sadece duyguların değil, sabrın da işidir.
Bir kelimeyi seçmek, bir insana doğru kelimeyi söylemek kadar zormuş.
Hocalarım “Doğru kelimeyi bul” derdi; ben “Yanlış kelimeler de güzel şeyler anlatır” diye direnir, sınıfta küçük felsefi krizler yaratırdım.

Yazmak benim için hiçbir zaman sadece bir eylem olmadı;
daha çok bir tür hayatta kalma pratiği.
Bazı insanlar koşar, bazıları konuşur, ben yazarım.
Yazmak, içimdeki kalabalığı sıraya sokmanın tek yolu.

Sessiz kaldığım her an, içimde kelimeler üst üste binip bir kaos oluşturur.
Yazdığımda sessizlik düzen bulur; düşüncelerim ise bir konser gibi akar.

Ama sadece yazıyla yetinmedim.
Kelimelerin bir gün notaya dönüşebileceğini fark ettiğimde müzikle tanıştım.
Şarkı sözü yazarlığı, benim için kelimelere ses vermenin en keyifli hâliydi.

“Kime Anlatayım” adlı pop şarkımda içimdeki sitemi melodilere gizledim,
*“Sensiz Gecelerin Şarkısı”*nda ise bir tür arabesk hüzünle dans ettim.
Müzik, yazının kardeşi gibiydi; biri susarken diğeri konuşuyordu.

Bazen insanlar bana “Neden yazıyorsun?” diye sorar.
Oysa cevabı çok basit: Çünkü konuşmak yetmiyor.
Bazı duygular kelimelere dokunmadan eksik kalıyor.
Yazmak, kalbin dilini insan diline çevirmek.

Yazarlık sürecimde ritüellerim yok mu? Bolca var.
Kahvem her zaman sol tarafta durur; sağda olursa yazı akmaz.
Bir cümleye başlamadan önce kalemi üç kez çeviririm, çünkü bu bana uğur getirir.
İlhamın geleceğini hissettiğimde markette bile not defteri açabilirim —
bir keresinde kasada beklerken “aşkın felsefi açmazları” üzerine dört satır yazmıştım.

Bir de şu var: bazen karakterlerimle tartışırım.
Onlar gitmek ister, ben bırakmam.
Yazmak biraz ilişki yürütmek gibi — bazen tutku, bazen kavga, ama hep ihtiyaç.

Eserlerim, farklı duygularımın portreleri gibi.
Uğultulu Hayallerin Peşindeki Çocuk, içimdeki büyümek istemeyen yanın fısıltısıydı.
İmkânsız Aşk, kalbin mantığa karşı açtığı savaşın hikâyesi.
Ve Düşünüyorum O Halde Yanlış Anladım
orada artık düşünmenin absürtlüğünü fark ettim.

Felsefeyle komediyi karıştırdım, çünkü hayatta en derin sorular bazen en komik anlarda gelir.
İnsan gülmeden düşünemez bence. Mizah, felsefenin kahkahasıdır.

Her kitapla biraz daha kendimi çözdüm, biraz daha karıştım.
Okurlarım bazen beni duygusal bulur, bazen deli.
Oysa ben sadece dürüstüm.
Yazarken süslemem; bazen kırık yazdığımda bile kelimelerin içi doludur.

Yazmak benim için terapi değil, tanışmadır.
Kendimle, dünyayla, zamanla tanışmanın en zarif biçimi.
Ve her cümle bir ihtimaldir — yanlış anlaşılsam bile fark etmez.
Çünkü ben inanırım ki en güzel anlamlar hep yanlışlıklardan doğar.

Geleceğe gelince… Henüz mürekkebim kurumadı.
Yeni kitaplar, yeni şarkılar, yeni delilikler beni bekliyor.
Belki bir gün kendi yazı atölyemi kurarım,
belki “Yazarın Defteri” adında bir albüm yaparım.
Belki de sadece yazar, susar, sonra tekrar yazarım.

Hayat kısadır, ama kelimeler uzundur.
Ve ben hâlâ cümlelerle tartışmayı,
noktalardan kaçmayı,
virgüllerde dinlenmeyi seviyorum.

Yazmak benim için bir iş değil;
kendime yazılmış bir mektup.
Henüz postaya verilmedi — çünkü hâlâ ekleyecek çok şeyim var.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.