Denemeci, eleştirmen, incelemeci, araştırmacı, oyun yazarı, akademisyen, çevirmen Orhan Burian, “kültür, edebiyat, dil, deneme, eleştiri, tiyatro, sinema, felsefe, tarih, eğitim, ahlak, hümanizma, Rönesans” gibi geniş bir alandaki derinlikli, öncü düşünceleriyle ve yapıtlarıyla var oldu.
Cumhuriyet hümanizminin önderi, mimarı Atatürk’e “Asya’nın Rönesansıdır” diyen Orhan Burian’dan kalanlar, onun, insanı insan yapan değerlerle donanmış, pırıl pırıl bir bilim adamı olduğunu kanıtlıyordu. Bilimsel, nesnel, yenilikçi, yapıcı deneme ve eleştirilerinde, insan ve toplumu asıl almış ve “İnsani olan hiçbir şey bana yabancı değildir” düşüncesiyle yaşamıştı. Eşitlik ve özgürlüğe adadığı genç ömrünü insanlaşma davasına feda etmişti.
Aydınlığımızın, kültürümüzün, düşünce dünyamızın, sanatımızın, edebiyatımızın, bu sıra dışı ve cesur aydınımıza, akılcı, nesnel, insan sevgisiyle dolu, gerçekçi, alçakgönüllülükle taçlanan düşünce dünyasına, ulaşılmaz genç emeğine, bilgeliğine çok borcu vardır.
CESUR BİR AYDIN
Şükran Kurdakul’la Nâzım’dan Armağan’ı hazırlarken (1991) yasaklı olduğu dönemde Nâzım Hikmet’le ilgili yazılan iki şiir olduğunu saptamıştık: Bedri Rahmi Eyuboğlu’nun “Yiğidim aslanım aman burda yatıyor” dediği “Zindanı Taştan Oyarlar” ve Cahit Sıtkı Tarancı’nın Yaprak dergisinde (1 Mayıs 1950) yayımlanan “En yavuz evlâdı bu memleketin/ Nâzım ağabey hapislerde çürür” dediği “Bir Şey”.
Acılı Kuşak (Mehmed Kemal, 1967), Duman ve Alev (Ö. Faruk Toprak, 1968), Edebiyatımızda 1940 Kuşağı (Hikmet Altınkaynak, 1977), Uğur Mumcu’nun yakın tarihe gezi yaptığı Kırkların Cadı Kazanı’ndan (1990) sonra iyice merak ettiğim 1940’lı yıllarla ilgili kitapları okudukça, bu dönemin cesur aydını Orhan Burian (18 Mart 1914 / 5 Mayıs 1953) adıyla karşılaştım.
Kurtuluştan Sonrakiler (Yücel, 1946; YKY, 2000) adlı şiir antolojisinde Nâzım Hikmet’in 17 şiirine yer verme cesareti gösteren bir kültür insanı olarak belleğime kazıdım Orhan Burian adını. 1993’te Vedat Günyol’un ilk basımını Çan Yayınları’nda (1964) yaptığı ve genişlettiği bir kitabı okuyunca Orhan Burian’ı tanımakta nasıl da geç kaldığımı anlamıştım: Denemeler-Eleştiriler (Cem, 1993 /Türkiye Bilimler Akademisi, 2004 / Dorlion, 2022).
VEDAT GÜNYOL: ‘ONU TANIMAYA CAN ATIYORDUK. HEPİMİZ BÜYÜLEDİ!’
Vedat Günyol önsözde, “Orhan Burian’la ilk kez karşı karşıya geldiğimizde yirmidört yaşında olmalıydı, ben de yirmiyedi. Ben yaşça onun ağabeyiydim, o da başça benim ağabeyim. Yazılarını Yücel dergisinden okurdum. Biz Yücel’ciler onu tanımaya can atıyorduk. Cambridge’de öğrenimini bitirip yurda döndüğünün ilk haftasında, bir açıkhava kahvesinde buluştuk. Zekâsı, bilgisi, alçakgönüllülüğü, nazikliği ile hepimizi büyüledi” diyordu.
BURİAN’IN İNÖNÜ’YE MEKTUBU!
Yücel ve Ufuklar’daki yazılarından bir kısmının ve kısa yaşamöyküsünün (“Hal Tercümem”) yer aldığı kitapta, Orhan Burian’ın dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye yazdığı bir mektup vardı.
11 Mart 1947 tarihli bu mektubunda, Pertev Naili Boratav, Zekeriya Sertel ve Behice Boran, Danıştay kararıyla üniversiteye dönünce, “milliyetçi” öğrencilerin, “Komünist hocaları istemeyiz!” sloganıyla Dil-Tarih’e girip Ankara Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Şevket Aziz Kansu’yu tartaklamaları, ona zorla rektörlükten istifa dilekçesi imzalatmaları, Halkevleri binasını kuşatıp İleri Gençler Derneği’ni tahrip etmeleriyle başlayan üniversite ve bilim düşmanlığına karşı bir “düşünce işçisi” olarak görüşlerini aktarıyor, Cumhurbaşkanı’nı göreve çağırıyordu:
“…Yeni Türk Devleti’ni kurarken onun yaşayıp gelişebilmek için laikliği pek gerekli gören düşünüşle, yirmi yıl sonra bilim ve düşünce hayatı için de aynı zorunluğu kabul eden düşünüş herhalde birdi. Gelecek kuşakları geçmiştekilerin körlüğünden, uyuşukluğundan kurtarmanın yollarını arayan düşünüştü. Türk üniversitelerinin bağımsızlığı düşüncesi, bunun için, aziz ve saygın oluyor. Yine onun içindir ki o düşünceyi bulandırmak isteyen her davranış üzüntü, hatta korku veriyor…
Son olaylar gönülleri de kafaları da bulandıran bu türlü davranışlardır…
Olaylar karşısında bir Türk yurttaşı ve bilim işçisi olarak duyduğum kaygıları size açıyor… (Üniversitenin) bir işçisi olarak çalışmaya devam edebilmek için sizden yardım ve umut diliyorum. Bu umudun gücü içimizde sönmesin ki, yasa ve bilime saygıdan ayrılmadıkça düşünce ve söz özgürlüğüne sahip kalarak çıkabileceğimize inanalım; gençliği de yılmaksızın, bu temel özgürlüklere inanla çalışan vicdanlı yurttaşlar olarak yetiştirelim…” (“Bir Mektup”, s. 19-21).
KÖY ENSTİTÜLERİ’ VE KARMA EĞİTİMİ SAVUNUYORDU
Denemeci, eleştirmen, incelemeci, araştırmacı, oyun yazarı, akademisyen, çevirmen Orhan Burian eğitim konusunda şunları yazıyordu: “Eğitim geniş anlamıyla düşünülür, yalnız çocuğa ve gence bilgi öğretmek değil, onu iyi ve doğru bir insan olarak topluluk içinde yaşamaya hazırlamak diye alınır ise, ona temellik eden bir ahlak anlayışı aramak gerekir” (“Uygarlık Ardındaki Ahlak”).
Köy Enstitüleri’ni ve karma eğitimi savunuyordu: “Resmi-özel her topluluk, şimdi Köy Enstitüleri’ni kötülemekle meşgul. Gözler buralara birer ahlaksızlık yatağı, yurdu tehlikeye düşüren birer barut fıçısı diye bakıyor. Çocuklar kız erkek bir arada yetiştiriliyor diye softa kafalar ha bire ortalığı bulandırmaya çalışıyorlar. Oysa tarafsız bir gözle bu enstitülerin hayatına bakılırsa, bu türlü bir arada yetişmenin çok hayırlı olduğu görülür. Çünkü böylece cinsiyet efsaneleşmeye elverişli bir sır olmaktan kurtuluyor.” (“Yıkıcı Zihniyet ve Köy Enstitüleri”)
BURİAN VE HÜMANİZM DÜŞÜNÜŞÜ
Hümanizm’in “Renaissance’tan başlayarak zamanımıza kadar süregelen ve Avrupa uygarlığının geleneğini yapan; ‘Bu Nedir? Nedendir?’ diye soran ve bulduğu yanıtlarla bize bugünkü bilimi, bugünkü sanatı ve bugünkü felsefeyi veren ruh” olduğunu (“Humanizma ve Biz II”), Hümanizm’in bir “düşünüş” olduğunu, bu düşünüşün de “‘dogma’lardan kaçınma ve araştırıp deneme gibi iki ana niteliği” bulunduğunu söyleyip ekliyordu:
“Avrupa ve klasikler bize, hem aklına güvendiği ölçüde büyük işler başarmaya aday güçlü insanın güzelliğini gösterecek; hem -yine her ikisi- insanın her zaman eksik, her zaman amaçlarından uzakta kalmaya mahkûm, ama her zaman iyiye, doğruya, güzele erişmek üzere çaba gösteren bir varlık olduğunu öğretecektir.” (“Humanizma ve Biz III”)
“Sanatçının sorumluluğu sanatına ve kendi vicdanınadır” diyordu (“Sanat ve Sanatçı”). Güncel ve toplumsal sorunlara akılcı yaklaşan ve çözüm üreten bir aydının denemeleri, eleştirileriydi okuduğum.
BURİAN: “‘UFUKLAR, ‘İYİYE, DOĞRUYA, GÜZELE’ DİYEREK YOLA ÇIKANLARINDIR. BU ÜLKÜYE HİZMET EDEN BİR İŞÇİ OLMAKTAN GERİ KALMAYACAKTIR!”
Kitaptaki son yazı olan “Dileğimiz”de (s. 307), “Güzel uğruna yazı yazılır, iyi uğruna, doğru uğruna. Ufuklar, gücü yettiği kadar, bu üç uğurda birden yazıp konuşmak istiyor” diyerek adıyla özdeşleşen Ufuklar dergisinin çıkış muştusunu veriyor, derginin “bu ülküye hizmet eden bir işçi olmaktan geri kalmayacağını” yazarak nokta koyuyordu:
“Düşünce ve edebiyat yapıtlarına yaşamın olay ve sorunlarına hep, daha iyi insanlar olabilmek için onlardan daha iyi nasıl yararlanabiliriz diye bakalım… İyi ve doğruya bağlanan insan mutlaka güzeli yaratır. Ufuklar, ‘iyiye, doğruya, güzele’ diyerek yola çıkanlarındır.”
Vedat Günyol’un hediye ettiği Ufuklar’ın son sayısından (Orhan Burian Özel Sayısı, Eylül 1953) öğrendim ki, 1936-1953 arasında Yücel, Ülkü, Tercüme, Söz, Devlet Tiyatrosu, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, Belleten, Bursa Uludağ Halkevi, Ufuklar gibi dönemin dergilerinde kültür, sanat, sanatçı, dil, edebiyat, deneme, eleştiri, şiir, roman, değişim, sinema, tiyatro, klasikler, dergiler, yayıncılık, Rönesans, Hümanizma, çeviri, uygarlık, bilim, bilimsellik, eğitim, ahlak, Türkçe, tarih, üniversitelerimiz, köylüyü aydınlatma gibi konularda sayısı 200’e yaklaşan yazısı yayımlanmıştı Orhan Burian’ın.
VEDAT GÜNYOL’DAN ‘KONUŞMALAR: ORHAN BURİAN-VEDAT GÜNYOL (1945-1950)’
Birkaç yıl sonra Vedat Günyol, hazırladığı bir başka kitabı getirdi: Konuşmalar: Orhan Burian-Vedat Günyol: 1945-1950 (Cem, 1995). İki yakın dost konuşmalarında “Bütün sanatçılar için insanları coşturma bakımından en etkili araç hep hayret olmuştur” diyor, Garip’çilerin “tabiilik, gariplik, şairanelikle” güzel şiirler yazdığını söylüyordu (“Sanatın Başı Şaşmadır”).
“İnsanoğlu cennetlerin en güzeline/ Meyvaları ısırarak girer” diyen Bedri Rahmi Eyuboğlu’nun şiirini güzelliyor (“Dünya Gözüyle”), Muzaffer Şerif Başoğlu’nun Değişen Dünya adlı yapıtından yola çıkarak “Eserin hemen her çağda her alanda rastlanan geri-ileri sorunun bir tekrarı” olduğunu söylüyor, “Namuslu aydınların vazifesi bu geri ve ileri kavgasında yerini almaktır” diyordu.
İNCELEMELERİ VE ÇEVİRİLERİ…
Byron ve Türkler (1938) ve William Shakespeare (Der. Vedat Günyol, 1955) adlı incelemeleri ve sayısı 40’ı geçen çevirileri de olan Orhan Burian’ı yazdığı birçok yazıyla tanıtan ve onun yazılarından derlediği kitapları yayımlatarak bugünlere aktaran Vedat Günyol’a ve yeni yüzyılda onu genç kuşaklara tanıtmak için çırpınan Zeki Arıkan’a kültürümüzün, aydınlanmamızın çok borcu var.
VEDAT GÜNYOL VE ZEKİ ARIKAN’IN ÖNCÜ ÇABALARIYLA ORHAN BURİAN
Prof. Dr. Zeki Arıkan, “Türk aydınlanmasının önde gelen adlarından” dediği Orhan Burian’ı tüm yönleriyle tanıtan Kırkın Kapısındaki Genç Orhan Burian (İzmir Büyükşehir Belediyesi, 2002) adlı bir kitap sundu.
“Sen aklımıza geldikçe bundan böyle/ Doruklarını düşüneceğiz insanlığın/ Mermerlerden heykellerden çok/ Kişiliğin kamaştıracak gözlerimizi/ Kötüyü iyiye çevirme gücün…” dizelerini de içeren Başaran’ın şiiriyle başladığı kitapta, Hasan-Âli Yücel’in deyişiyle “kırkın kapısında” ölen Orhan Burian’ın yaşamını anlattı.
Yıllarca yazılarının çıktığı Yücel dergisinin sahibi Muhtar Enata’nın “Büyük dediğimiz birçok insanın yüz yıl içinde bile kolay kolay başaramayacağı işi 40 yılı aşmayan kısa ömrünün günlerine sığdırabilmiş nadir insanlardan biri” dediğini aktardı.
Orhan Burian’ın Osmanlı belgeleri, kaynakları üzerinde yaptığı araştırmalar ve Osmanlı-Türk kaynaklarını Batı kaynaklarıyla karşılaştıran Türk tarihi çalışmalarının, bilimsel araştırmalarının, denemelerinin, çevirilerinin dökümünü yaptığı, onun Hümanizma düşüncesini incelediği kitapta yazılarından örnekler sundu.
Bir yıl sonra yine Zeki Arıkan’ın öncü çabalarıyla gerçekleştirilen Vedat Günyol’un onur konuğu olduğu, Talât Sait Halman, Sevda Şener, Salih Özbaran, Ahmet Arslan, Müge Canpolat, Ahmet Necdet gibi akademisyenlerin ve Mustafa Şerif Onaran, Tuncer Uçarol gibi yazarların bildirilerinin yer aldığı sempozyum ertesi yıl kitaplaştırıldı: Ölümünün 50. Yıldönümünde Prof. Orhan Burian Sempozyumu 5-6 Mayıs 2003 (Haz. Zeki Arıkan, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, 2004).
Orhan Burian’ın tüm yönleriyle değerlendirildiği bu değerbilirlik örneği kitaptan sonra Zeki Arıkan, Orhan Burian / Araştırmalar-İncelemeler (Atatürk Kültür Merkezi, 2006), Orhan Burian / Günlük 1950-1952 (YKY, 2006) ve Mektuplar / Orhan Burian (YKY, 2006) adlı kitapları da hazırlayarak Orhan Burain’dan kalanları gün ışığına çıkarmayı sürdürdü.
ORHAN BURİAN: ‘ATATÜRK, ASYA’NIN RÖNESANSIDIR’
Kabataş Lisesi’ni, Cambridge Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdikten sonra asistan olarak göreve başladığı 1937’den itibaren Ankara Üniversitesi Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nde (DTCF) hocalığı sürdürüp 1947-1949 arasında Amerika’da Princeton Üniversitesi’nde araştırmalarda bulunan Orhan Burian, “kültür, edebiyat, dil, deneme, eleştiri, tiyatro, sinema, felsefe, tarih, eğitim, ahlak, hümanizma, Rönesans” gibi geniş bir alandaki derinlikli, öncü düşünceleriyle ve yapıtlarıyla var oldu.
Cumhuriyet hümanizminin önderi, mimarı Atatürk’e “Asya’nın Rönesansıdır” diyen Orhan Burian’dan kalanlar, onun, insanı insan yapan değerlerle donanmış, pırıl pırıl bir bilim adamı olduğunu kanıtlıyordu. Bilimsel, nesnel, yenilikçi, yapıcı deneme ve eleştirilerinde, insan ve toplumu asıl almış ve “İnsani olan hiçbir şey bana yabancı değildir” düşüncesiyle yaşamıştı. Eşitlik ve özgürlük için var ettiği genç ömrünü insanlaşma davasına feda etmişti.
Aydınlığımızın, kültürümüzün, düşünce dünyamızın, sanatımızın, edebiyatımızın, bu sıra dışı ve cesur aydınımıza, onun akılcı, nesnel, insan sevgisiyle dolu, gerçekçi, alçakgönüllülükle taçlanan düşünce dünyasına, ulaşılmaz genç emeğine, bilgeliğine çok borcu vardır.
ORHAN BURİAN KAYNAKÇASI
KİTAPLARI
Byron ve Türkler (inceleme, 1938)
William Shakespeare: Hayatı, Sanatı, Eserleri (Der. Vedat Günyol, 1955)
Mütarekeden Sonrakiler (antoloji, B. K. Çağlar ve H. Y. Şehsuvaroğlu ile birlikte, 1938)
Kurtuluştan Sonrakiler (1946; YKY, 2000)
Ceylan Çocuk (oyun, Yeni Ufuklar, 1954)
Canın Yongası (oyun, Yeni Ufuklar, 1954)
Denemeler-Eleştiriler (Çan Yayınları, 1964; genişleterek Haz. Vedat Günyol, Cem Yayınevi, 1993; Türkiye Bilimler Akademisi, 2004, Dorlion 2022)
Konuşmalar: Orhan Burian-Vedat Günyol (1945-1950…, Cem Yayınevi, 1995)
Orhan Burian/ Araştırmalar-İncelemeler (DeR. Zeki Arıkan, Atatürk Kültür Merkezi, 2006)
Orhan Burian/ Günlük 1950-1952 (Haz. Zeki Arıkan, YKY, 2006)
Mektuplar/ Orhan Burian (Haz. Zeki Arıkan, YKY, 2006)
ÇEVİRİLERİ
J. M. Barrie: Kabahat Kendimizde
Aldous Huxley: Yeni Dünya
Arthur Miller: Satıcının Ölümü
Eugene O’Neil: Karaağaçlar Altında
William Shakespeare: Othello, Beğendiğiniz Gibi, Atinalı Timon, Hamlet, Macbeth
J. M. Synge: Denize Giden Atlılar
Rabindranath Tagore: Bahçıvan
Türkiye Hakkında İngiliz Tetkikleri
Bâbıâli Nezdinde Üçüncü İngiliz Elçisi Lello’nun Muhtırası
Kraliçe Elizabeth’ten Üçüncü Sultan Murad’a Gelen Hediyenin Hikâyesi
Goethe ile Byron
Emerson Göziyle Goethe
İngiltere’de Yazılmış İlk Türkçe Şiirler
Türk-İngiliz Münasebetlerinin İlk Yılları
Türkiye Hakkında Dört İngiliz Seyahatnamesi
Üç Yüzyıl Önce Memleketimizi Gezen İngilizlerden Peter Mundy
HAKKINDAKİ KİTAPLAR
Prof. Orhan Burian (1914-1953 ) Bibliyografyası (Sami N. Özerdim, AÜDTCF, 1958)
Ufuklar/ Orhan Burian Özel Sayısı (Kitapçık, Haz. O. Arıkanlı-Orhan Duru-Vedat Günyol, Eylül 1953)
Kırkın Kapısındaki Genç Orhan Burian (Haz. Prof. Dr. Zeki Arıkan, İzmir Büyükşehir Belediyesi, 2002)
Ölümünün 50. Yıldönümünde Prof. Orhan Burian Sempozyumu 5-6 Mayıs 2003 (Haz. Zeki Arıkan, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, 2004). Romantik İngiliz Şiiri-Türkçe Bir İngiliz Edebiyatı İçin Çevirmenler (Haz. Mehmet Can Doğan)